Eylül 05, 2013

AYNI YILDIZIN ALTINDA




Ve bir kitap daha biter…

Başlarken popüler kitaplar pek de beni sarmaz ama boş durmaktan iyidir yine de okuyayım bu kitabı diye başlayıp bitirdiğimde ise hayata bir dolu anlam yükleyerek, şükrederek, fazlasıyla hüzünlenerek noktaladığım bir kitap okudum.

Başlarda neden bu kadar sevildiğini anlayamamış hatta sırf hüzünlü olduğu için tutulduğunu düşünmüştüm ama kitabın ilerleyişinde bu iki çocuğun birbirlerine anlattıkları, hissettikleri beni de etkileyince nedenini anlamış oldum.

“Aynı Yıldızın Altında”, hikayenin baş kahramı Hazel Grace Lancaster'in bakış açısıyla anlatılıyor. Hazel 16 yaşında ve troid kanseri. Birkaç yıl önce kanser teşhisi konulan Hazel üç yıldır ölümü bekliyor. Ancak ölüm bir türlü kapısını tam olarak çalmıyor. Hazel, öyle her şeyden vazgeçmiş bir kanser hastası değil. Ölüme karşı biraz fazla anlayışlı davrandığını, ölmeye kesin gözle baktığını söyleyebiliriz ama her şeyden elini eteğini de çekmemiş. Bir kere ona büyük destek olan annesi için yaşamaya çalışıyor. Sırf o istedi diye gitmek istemediği Kanserli Çocuklar İçin Destek Grubu'na katılıyor.  Kitabın diğer önemli karakteri Augustus Water'la karşılaşması da bu sayede oluyor. Augustus, destek grubunun sürekli bir katılımcısı değil. Sadece arkadaşı Isaac'a destek olmak için gelmiş. Ancak birbirlerini ilk gördükleri andan itibaren Hazel ve Augustus  için değişim rüzgârları başlamış oluyor. Augustus da bir kanser hastası. Ancak sürekli kanül ve oksijen tüpü kullanmak zorunda kalan Hazel'e göre daha iyi göründüğü söylenebilir.

Hazel'in aşkı kabullenmesi öyle şap diye olmuyor. Çünkü kızcağızın en büyük korkusu öldükten sonra arkasından ağlayacak birilerini bırakmak. Ama durduramıyor da duygularını. 

Diyor ki: "O okurken uykuya dalar gibi âşık oldum: Önce yavaş yavaş, sonra bir anda."   Bu ifade biçimi de beni tam 12’den vuruyor.

Aynı Yıldızın Altında sanıldığı gibi sırf ölümü, kanseri bütün kötü olasılıkları anlatmıyor bize. Augustus ve Hazel arasındaki masum, aynı zamanda yürek parçalayıcı aşkı anlatıyor olmasına rağmen sadece çaresizliği aktarmıyor, karakterlerin mutlu anlarını da paylaşıyor. Onu okurken gülüyorsunuz, üzülüyor, sinirleniyorsunuz ve elbette ağlıyorsunuz. Ölüme sırıtabiliyor, iki insanın nasıl bu kadar uyumlu olabildiğini düşünüyorsunuz.

Sonuç olarak kitabın yazarı John Green dünyanın en acılı ve karmaşık çelişkilerini almış, dayanılabilir bir hale getirene kadar acı bir alaycılıkla yoğurmuş ve bu kitapla bizlere sunmuş. Bu nedenle de anlatılan hikaye; komik olabilmek için fazla trajik, üzücü olmak içinde fazla esprili olmuş. Yapılan bu ince ayar da kitaba bambaşka bir tat katmış.

Hiç yorum yok :

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...