Temmuz 07, 2013

iMGELERiN iHANETi, MAGRITTE


İmgeler ihanet eder mi??  Rene Magritte’ e göre eder… O, çizerek anlatmıştır; adeta kitap gibi resimleriyle, ben de yıllardır okumaya çalışıyorum anlattıklarını, tablolarını gözlemleyerek...


Bir ödev vesilesiyle üniversitede tanıştım Magritte’le ve ondan daha ön plana çıkmış olan eserleriyle. O zamana kadar Dali’ydi sürrealist resim denince aklıma gelen. Ama Magritte bu algımı tamamen değiştirdi. Yaptığı eserleri değerlendirirken çok şey öğrendim ondan; daha doğrusu bakış açısından, sanata olan yaklaşımından.

Magritte, 1 kasım 1898 de Belçika’nın Hainaut kentinde dünyaya gelmiştir. Ailenin üç erkek çocuğundan en büyüğü olan Rene’nin babası bir tüccardır ve aile sık sık şehir değiştirmektedir.   Rene’nin daha çocukluk yıllarında tanık olduğu bazı sıradışı olaylar onun imgelemini derinden etkilemiştir. Gilly’de yaşadıkları evin üzerine esirleri taşıyan bir balon düşmüş, 1905 yılında küçük bir kız çocuğuyla mezarlıkta yürürken sehpası başının üzerinde resim çalışan bir ressamla karşılaşmıştır. Bu şaşırtıcı imgelerin iç dünyasını canlandırdığı çocukluk döneminde yaşadığı bir diğer olay ise diğerlerine göre oldukça acı bir deneyim olmuştur. Châtelet’te yaşadıkları sırada 12 Mart 1912’de sanatçının annesi kendini Sambre nehrine atarak intihar etmiştir. Magritte, annesinin sudan çıkartılışına şahit olmuştur. Annesinin cesedinin suyun üzerinde yüzüşünün, elbisesinin kafasını örtmesinin, ressamın “Les Amants” serisine ilham kaynağı olduğu söylenir. 


1913 yılında 15 yaşındayken, Charleroi panayırında, ileriki hayatında çok önemli bir yere sahip olan Georgette Berger ile karşılaşmış ve 13 yaşındaki kız onu adeta büyülemiştir. Ancak daha sonra uzun yıllar bir daha onu görmemiş ve Georgette ilk gençlik yıllarının unutulmaz bir hayali olarak belleğine kazınmıştır. 1920, aynı zamanda bir tesadüf sonucunda Georgette Berger’le tekrar karşılaştığı yıldır. 1921 yılında askerlik görevini tamamlamış olan Magritte, 28 Haziran 1922’de Georgette ile evlenmiştir.

İlk eseri Evelyne Brelia'nın bir portresidir. İlk sergisini 1927 de açar, kısa bir süre sonra babasını da kaybeder. Bu dönemden sonra resimleri büyük bir değişiklik gecirir. İyice sürrealizme kayar. Brüksel’de yasamak artık onun ilerlemesine engeldir ve resmin merkezi İspanya’ya taşınır. Bu yolculuklar Londra ve Güney Fransa ile devam eder. 1967’de de yaşamı son bulur. Kendisinden geriye kalan resimleri bugün dünyada sürrealizmin sembolünü oluşturur. Onun için resim yapmak bir amaç değil, araçtır ve sürrealizm, siyah-beyaz gibi zıtlıkların bulunmadığı bir noktadır.


                    

Sanatçı İmgelerin İhaneti adlı eserini 1928-9 yılları arasında tamamlamıştır. Magritte, adlandırılması gerekmeyen bir şeye, o şeyin gerçekteki varlığını yadsıyan saçma bir ad vererek gerçeklikle çatışma yaratır. İmgelerin İhaneti adlı tablosunda da bir pipoyu en gerçekçi haliyle resmettikten sonra resminin altına “Bu bir pipo değildir” yazarak nesnenin imgesinin gerçek ve dokunulabilir bir şeyle karıştırılmaması gerektiğini belirtir. Magritte’in en ünlü imgelerinden biri olan bu resim tanımlama ve simgeleme kavramlarını sorgulamaktadır. Sanatçı, “Hiçbir şey göründüğü gibi değildir” der. Dolayısıyla resim, kurallarla düzenlenmiş topluma meydan okur, yerleşik görme ve düşünme biçimlerine saldırır. Çalışmalarında Magritte'in göstermeye çalıştığı gerçekçi sanata ne kadar yaklaşılırsa yaklaşılsın, öğenin kendisine yaklaşılamayacağıdır.  Yani Biz, bir pipo resmiyle tütün içemeyiz. Onun için resimde tütün dükkanı reklamının modeli gibi görünen bir pipo yer alsa da bu gerçek bir pipo değildir, sadece imgesidir. 

Giorgio de Chirico’dan etkilenen Magritte’in Gerçeküstücü yapıtları, bir şöminenin ortasından çıkan buharlı tren ya da bulutların birer Fransız ekmeği olduğu gökyüzü resmi gibi çoğunlukla fantastik, rahatsız edici ve düşsel imgeler içerir. Belçika doğumlu Magritte’in mesleğine profesyonel ressam olarak başlaması resimlerindeki kesinliğin ve berraklığın nedeni sayılabilir. Sanatçıya eserleri sorulduğunda ise şöyle anlatmıştır:

"Benim resimlerim hiçbir şey anlatmayan görsel imgelerdir. Akla gizemi getirirler. Doğrusunu isterseniz, benim resimlerimi gören biri kendi kendine şu basit soruyu sorar: 'Bunun manası ne?' O resmin bir manası yoktur. Çünkü zaten gizem de aslında hiçbir şeydir, bilinmeyendir…"

Hiç yorum yok :

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...